Tür: İzometrik Rol Yapma Oyunu (RPG), Seçim Tabanlı, Dövüşsüz / Diyalog Ağırlıklı, Dedektiflik & Polisiye
Bitirme Süresi:
Sadece Ana Hikâye: 20–25 saat
Yan Görevlerle Birlikte: 30–50+ saat
Tüm içerik & keşif (completionist): 60+ saat
Yan Görevler:
Karakter gelişimine doğrudan etki eden, çok sayıda diyalog tabanlı yan görev içerir
Oyunun dünyasını ve karakterlerini daha derinlemesine keşfetmeni sağlar
Her yan görev, farklı seçim sonuçlarına ve kişilik evrimine yol açabilir
Politik ideolojiler, kişisel dramlar, şehir tarihi ve daha fazlası üzerine yoğunlaşır
Kimi görevler yalnızca belirli seçimler veya belirli beceri kombinasyonlarıyla açılır
Oynanabileceği Platformlar: PC, PlayStation, Xbox, Nintendo Switch
Gözlerini açıyorsun. Tavan dönüyor. Boğazında bir acılık, zihninde parçalanmış bir sis… Ne burada ne oradasın. Hatırlamıyorsun. Ne adını, ne neden bu odada olduğunu. Ayakta zor dururken dışarıdan bir ses geliyor. Bir ceset asılı kalmış, günlerdir, üstelik senin sorumluluğunda. İnsanlar sorular soruyor. Seninse elinde tek bir gerçek var: Bir dedektifsin ya da en azından öyle olduğun söyleniyor.
Disco Elysium, seni düşmüş bir adamın yerine koymakla kalmıyor, seni o adamın içine, zihnine, çatışmalarına ve yıkımına hapsediyor. Bu bir cinayet soruşturması gibi başlıyor, ama kısa sürede fark ediyorsun ki burada çözülecek en büyük gizem, sokakta yatan ceset değil. Asıl mesele sensin. Sen nesin, kimdin ve kim olmak istiyorsun? Oyun boyunca vereceğin kararlar, yalnızca olayları değil, seni de şekillendirecek. Ve bu yolculukta hiçbir şey siyah ya da beyaz değil gri tonların, suskunlukların ve çelişkilerin arasında yürüyorsun.
Silahın yok. Ya da varsa da, onu neden taşıdığını hatırlamıyorsun. Bunun yerine kelimelerle savaşıyorsun. Yalanla, ikna ile, sezgiyle. Zihninin içinden yükselen sesler sana yol göstermeye çalışıyor ya da seni felakete sürüklüyor. Empati, mantık, içki arzusu, kavga isteği, drama, retorik… hepsi seninle konuşuyor. Kimi zaman seni uyarıyorlar, kimi zaman seni aldatıyorlar. Becerilerin, birer rakamsal değer değil; seni kuşatan karakterlere dönüşüyor. Bir tartışmanın ortasında mantığın sana “Bu yalan, dikkat et!” diye fısıldarken, dram sesin “Ama ne kadar da trajik!” diyerek seni başka bir rotaya çekiyor. Hiçbir seçim önemsiz değil. Her cümle, her düşünce, bir çatlağa dönüşüyor.
Ve düşünceler… onlar sadece gelip geçmiyor. Disco Elysium’un sana sunduğu en etkileyici sistemlerden biri olan “Thought Cabinet” (Düşünce Dolabı), zihninde yankılanan fikirleri uzun vadeli etkilerle somutlaştırıyor. Mesela sokakta gördüğün adaletsizliğe tepki verdiğinde zihnin bir ideoloji üretmeye başlıyor. Bu düşünce zamanla pişiyor, şekil alıyor ve sonunda seni daha özgüvenli, daha hassas ya da daha tehlikeli biri hâline getiriyor. Bazen yeni beceriler kazanıyorsun, bazen var olanları kaybediyorsun. Kısacası, bu oyunda düşünceler sadece arka planda durmuyor; seni dönüştürüyorlar.
Şehir, yani Revachol… sadece olayların geçtiği bir fon değil. Oyun boyunca dolaştığın bu yer, bir hayaletin kalbinde dolaşmak gibi. Terk edilmişlik, çürümüşlük ve devrim sonrası yorgunlukla bezeli sokaklar arasında kayboluyorsun. Revachol, yıkılmış ideallerin, bastırılmış haykırışların, alkol kokan felsefelerin başkenti gibi. Her duvar yazısı, her paslı tabela, bir devrin tanığı gibi seni izliyor. İnsanlar sana güvensizlikle bakıyor. Kimisi seni hâlâ ciddiye alıyor, kimisi çoktan unutmuş, seninle alay ediyor. Ama sen, bu şehrin içinde kendini yeniden inşa etmeye çalışıyorsun. Kimi zaman sokakta bir çocuğun seni küçümseyen bakışları, bazen yaşlı bir kadının sesindeki acı, seni daha da kırıyor. Fakat bazen bir şarkı, bazen bir anı, kırık da olsa bir umut parçası sunuyor.
Oyunun estetik dünyası ise bir tablo gibi. Yağlı boya fırça darbeleriyle çizilmiş gibi görünen arka planlar, oyun ilerledikçe sana rüyadaymışsın gibi bir his veriyor. Renkler soluk ama anlamlı. Detaylar bulanık ama düşündürücü. Her mekân, bir duygunun yansıması gibi. Ve fondaki müzik… bazen sadece bir melodi, bazen ruhunun derinliklerinde bir yankı. Disco Elysium, müziği sadece duymanı değil, hissetmeni sağlıyor. Oyunun sesi, kelimelerin ötesine geçiyor.
Bu, oynadığın hiçbir şeye benzemiyor. Burada kazandığın bir savaş, çözdüğün bir gizem, sadece oyun kazanımları değil. Her şey senin zihnine dokunuyor. Oyun seni eğlendirmek için değil, seni yüzleştirmek için var. Seni düşündürmek, seni kırmak, seni onarmak için.
Disco Elysium, bir cinayeti çözdüğün değil; kendini bulmaya çalıştığın bir yolculuk. Bazen başarısız oluyorsun. Bazen saçmalıyorsun. Bazen bir bardak içki her şeyin anlamını değiştiriyor. Ama her seferinde biraz daha yaklaşıyorsun kendine. Ve belki, oyunun sonunda bir cevap buluyorsun.
Ama büyük ihtimalle… daha çok soru kalıyor geriye.


