Tür: İnteraktif Hikâye, Aksiyon-Macera, Drama
Ortalama Bitirme Süresi: 20-25 saat (tek oynanış), 40+ saat (keşif ve tamamlanabilir yan içerikler dahil)
Yan Görevler: Yan görev mekaniği yok; keşif ve diyalog seçimleri hikayeyi zenginleştirir.
Platformlar: PlayStation, PC
Bazı hikâyeler vardır; dinlerken değil, yaşarken insanın içini parçalar. The Last of Us Part II, sadece ilk oyunun devamı değil, aynı zamanda kırılmış insanların, çözülmüş ilişkilerin ve geri dönüşü olmayan kararların hikâyesi. İlk oyunu oynamış olanlar için bu ikinci bölüm, bir veda, bir hesaplaşma ve çoğu zaman da suskunlukla anlatılan bir çığlık.
Bu hikâye, güvende olduğunu sandığın bir hayatın nasıl bir anda paramparça olabileceğini gösteriyor. Ellie’nin gözünden, bir zamanlar ait olduğunu hissettiği dünyanın nasıl yabancılaştığını izliyoruz. Gözümüzde o artık sadece bir karakter değil; öfkeyle, acıyla, pişmanlıkla, inatla dolu genç bir kadın. Bu yolculuk, ona yön vermeye çalışan bir vicdan ile yüzleşmesinin hikayesi. Oyunun geçtiği dünya hâlâ çürümüş, yıkık, tehlikeli. Ama asıl yıkım, insanların içinde. Bu dünyada sen fiziksel olarak değil, duygusal olarak yaralanıyorsun. Yol boyunca karşılaşılan insanlar, kurulan geçici bağlar, sonra birden gelen kopuşlar… Hepsi iz bırakıyor. Ve oyunun asıl gücü de burada başlıyor: Bu bir kahramanlık hikâyesi değil, bir “doğruyu yapma” hikâyesi hiç değil. Bu, insanın kendi içindeki en karanlık yerleri keşfetme ve onlarla baş etme çabası.
The Last of Us Part II, sana duygusal olarak rahat bir alan bırakmıyor. Birini anladığını sandığın anda, başka bir sahne geliyor ve seni bambaşka bir yerden vuruyor. Her kararın bir bedeli var, her eylemin yankısı çok uzaklara ulaşıyor. Hikâye, intikam gibi basit bir temayı alıp onun içini o kadar çok katmanla dolduruyor ki bir noktadan sonra artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu sen bile ayırt edemiyorsun. Bu oyun seni bir karaktere bağlamıyor; seni onunla birlikte yıpratıyor. Ellie’nin yalnızlığı, güvensizliği, özlemi… bazen sadece bir bakışla, bazen tek kelime edilmeden anlatılıyor. Oyun çok fazla konuşmuyor ama çok fazla şey söylüyor. İşte en çok da bu yüzden unutulmaz: Çünkü kalbini kırmak için bağırmıyor, sadece bakıyor. Ve sen o bakışın altında eziliyorsun.
Oyun boyunca sık sık durup düşünüyorsun. “Bu yol doğru mu?” “Ben olsam ne yapardım?” “Bu gerçekten adalet mi, yoksa sadece öfke mi?” The Last of Us Part II’nin gücü, cevap vermekte değil, seni bu sorularla baş başa bırakmasında. Ve oyunun sonunda, belki de hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Ama belki bu da kötü bir şey değildir. Belki bazı hikâyelerin mutlu sonla bitmemesi gerekir. Çünkü bu, gerçek hayatta da böyle. Bazı acılar geçmez; onlarla yaşamayı öğrenirsin.
Eğer bir oyundan sadece eğlence değil, derinlik, sorgulama ve duygu arıyorsan, The Last of Us Part II sana bütün bunları fazlasıyla verecek. Ama hazır ol: Bu bir oyun değil. Bu, insan olmanın ne demek olduğunu anlatan karanlık bir ağıt.


